Coşku ve akışın bestecisi Ulvi Cemal Erkin Ufuk Çakmak, 1 Ekim 2008, "Milliyet Sanat" dergisi. |
|
Türk senfonik müziğini ilk dinleyişimde duyduğum şaşkınlığı betimlemem güç. O güne dek hep Avrupalı bestecileri dinlemiştim. Güçlü tercihlerim, beğenilerim vardı. Chopin, Çaykovski, Verdi, Wagner, Şostakoviç, Rahmaninof... Sevdiğim besteciler, en az 500 yıl öncesine giden kökleşmiş bir geleneğin halkalarıydı, bunu biliyordum. Herbirinin ülkesinde yüzyıllar öncesinden kurumlaşmış binlerce okul, sayısız besteci ve icracı, göz kamaştırıcı opera ve konser kültürü, kısacası çok kuvvetli bir müzik geleneği vardı. Senfonik alanda çağlar boyu hiçbir şeyi olmayan Türkiye'de ise, 20'lerden 70'lere kadar yapılmış bestelere baktığımda saklanması olanaksız bir şey görüyordum: yazıştaki ustalık, kompozisyonlardaki denge, fikirlerin işlenmesindeki hüner ve yerel malzemeyle kurulan oyunlu ve sanatsal ilişki bakımından Batılı bestecilerden eksik olmayan bir düzey vardı burada. İlk kuşak bestecileri bugün dinlediğimde, tekrar tekrar hayretle görüyorum ki bu eserler yüzlerce yıldır senfonik müzik üretilen topraklarda yapılmış gibi. Bunu o gün çözemediğim gibi şimdi de çözebilmiş değilim. Yeni bir toplum kurmanın heyecanı, dönemin dünya müziğinin etkileri, bestecilerin yurt dışında sağlam eğitim alması gibi açıklayıcı faktörler de beni çok doyurmuyor. Yalnızca şunu söyleyebiliyorum ki o dönemdeki müzik üretiminin şu ya da bu şekilde müthiş temiz bir enerjisi var. Ortaya çıkan yapıtlar çok sağlam bir tutarlığa, müzikal bütünlüğe ve kıyas kabul etmez bir kaliteye sahipler. Belki de Türk gereçlerinin ilk kez radikal bir farklılıkla kullanımı, toplum ve birey olarak kendimizi anlamaya ve yeniden konumlandırmaya, yeni bir ulusal ve sanatsal kimlik edinmeye dair çok büyük bir heyecan, bu başarıyı getirdi. Kimbilir, belki de sosyolojik gözlüklerde inat etmemek gerek; belki de hepsi bireysel başarılardı.
Erkin'de akış ve sürükleyicilik
Size Erkin'in her yerde bulabileceğiniz yaşam öyküsünü anlatmayayım. Daha önce bu derginin sayfalarında Saygun'u "Mistik Modern" olarak sunmuş, Akses'i "Senfonik Heybet" olarak anlatmıştım. Erkin'i ise dengeli bir akışı hiçbir zaman elden bırakmadan, coşku, eğlence ve dramatizmi bir arada tutabilen besteci olarak yazmak istedim. Yaratılarının tümü seslendirilmiş ve tamamına yakını kaydedilmiş bir besteci Ulvi Cemal Erkin. Ayırt edici çizgilerinin başında güçlü bir oyun ve eğlence duygusunu dolambaçsız duyurabilmesi geliyor. Erkin'in sanatsal derdi, "Oyun", "Şaka" başlıklı piyano parçalarında olsun, uzun soluklu konçerto, senfoni gibi büyük çaplı eserlerinde olsun, bir "düşünce müziği" kurmak değil. Beethoven ya da Wagner gibi motif ve tema imparatorlukları kuran bestecilerdeki tutumun tersine Erkin gücünü, özellikle temalar arasındaki örgülerden, ilişkisellikten almıyor kanımca. Yanlış anlaşılmayacaksa şöyle söyleyelim mi? Erkin'de kuru felsefeler bulunmuyor. O bir akış bestecisi. Duyduğunuz anda sizi sarıyor ve içinde ilerliyorsunuz. Müzikal fikirlerin mantıksal değeri ve ilintileri değil, müziğin hamurunun ne olduğu, gerçek tadı tuzu şekeri, bir başka deyişle ne kadar kalbe hitap ettiği önemli onda. Ve malzeme, deyim yerindeyse, güzelce "yağlanarak" fırına verilmeli, sürtünmesiz ve kaygan bir şekilde ulanmalı. Kısa bir dans parçasındaysanız, buluşlu ve sürprizli ritimlerde, bir kalıba oturtması kolay olmayan armonik oyunlarla şaşırıyor, eğleniyorsunuz. Senfonik bir anlatımdaysanız, mutlaka sürükleniyorsunuz. Hissedilmek için yazanlardan Erkin. Birinci ya da ikinci senfonilerindeki kompozisyon bütünlüğüyle çağdaşlarından aşağı kalmayan yüksek standartta iki 20. yüzyıl senfonisi var. "2. Senfoni"nin ilk iki bölümünde, "1. Senfoni"nin tümünde, o muhteşem "Konçertant Senfoni"nin tamamındaki dramatizm nerede var? "Piyano Konçertosu", ustaca işlenmiş gerginliği, dramatik anlatımı ve hırçın patlamaları ile modern konçerto repertuvarının vazgeçilmezlerinden. "Keman Konçertosu"ndaki içe dönük ancak yine de coşkulu romantizmi anlatmak için uzun çözümlemelere gereksinim var. Yapıtlarının orta bölümlerde kullandığı ağıtlar, ayin-vari adagiolar da sarıp sarmalayan bir akışta. Erkin, depresyon ve ümitsizlik gibi duygulara düşse bile, ifadesini aşırı durağanlıkta ya da boşlukta aramamış. Sessiz bunalım yerine, doğru enerjideki bir patlama ya da filmatik sürükleyiciliğe yaslanıyor. Eserleri dünya otoriteleri tarafından da takdirle karşılanmış. "1. Senfoni"yi Prag'da dinlediğinde çok iyi bulduğunu belirten Şostakoviç, "Yaylı Çalgılar Dörtlüsü"nü dinledikten sonra besteciyi bir piyano konçertosu yazmaya ikna eden Alfred Cortot bunlardan bazıları. Besteci, gayet özlü yazılmış 30 kadar eseriyle, sadece inandırıcı müziği ve güzel akışı bulunca kalemi eline alan bir yaratıcı izlenimi vermiştir bana hep. Onun sayfalarında gereksiz boşluklar, doldurma pasajlar bulamazsınız. Yer dolsun diye yazılmış ölçüsü yoktur. Heyecansız, duygusuz bir şeylere niyeti yoktur Erkin'in. Her daim tansiyonu yüksek tutabilen, alıp götüren müziği gerçekleştirebilmiştir.
Somut insan sesi, soyut altyapı
Erkin'in içsel duyuşunda belirgin bir başka yön çekici ve özgün armonilerin eğlenceli ritmik kalıplarla sunulması. Örneğin "Duyuşlar"da ya da "Beş Damla"da dümdüz giden ve değişmeyen bir aksak ritim tutturmak yerine, eşit zamanlı ve aksak ölçüleri, sıklıkla ve belirli bir kurala uymaksızın birbirine ekliyor. Ritmik oyunlar elbette parçaya ruhunu veren ortak bakıştan besleniyor. Özgün armoniler ise çeşitli sanat ufuklarını beraberinde getiriyor. "Duyuşlar"ın on numaralı "Ağlama Yar Ağlaması"sı, örneğin, birbirinden kopuk iki ayrı ruhu barındırıyor kanımca: ezgiyi dile getiren hüzünlü bir ruh ve sanki ayrı bir düzlemde var oluyormuş hissini veren soyut bir alt yapı birbirine dolanarak ve birbirinden ayrı durarak ilerliyor. Bu iki ruhluluk, politik bir okuma yapacak olursak, bir ayağı halk kültüründe diğeri ise batının modern klasik müziğinde olan dönem aydının çifte kimliğini çiziyor adeta. Her ne yönden yaklaşılırsa yaklaşılsın, bu nefis bir transfigürasyon. Türkü uyarlamalarından "Hanife"de ses çizgisine eşlik eden orkestranın bildik armonileri zorlayıcı ve uyumsuzluklar içeren eşliği, adeta insan sesinden farklı bir düzlemde yorum yapan acılı bir kişi imgesi yaratıyor.
Erkin'de anlaşılırlık ve denge
Erkin'in anlaşılır ve özümsenebilir müzik yazma tutkusunu, modernizmi en çok sindirmiş yapıtlarından "Senfonik Bölüm" üzerinden anlatalım. Besteci eseriyle kitleler nezdinde anlaşılmazlık noktasına varan modern müziğin karmaşıklığına bir set çeker, adeta anlaşılabilir kadar olanını koruyacak kadar onunla uzlaşarak, açık ve seçik bir eser yaratır. Esasen konservatuar orkestrasını geliştirme niyetiyle yazılmış ve sonra bir başyapıta dönüşmüş "Sinfonietta" içsel huzursuzluğu modern bir imgenin içinde yansıtırken, sürükleyicilikten ödün vermez, denge ve eksiksiz bir bütünlük duygusundan da. En melodilerle dolu bestecimiz Erkin'i kuru müziği tercih etmeyenlere tavsiye ediyorum. Düşüncelerimi besteci İlhan Usmanbaş'ın bir televizyon programındaki sözleriyle bitireyim: "...onun yapıtlarındaki çok gizli, fakat insanı daima hayrette bırakan bir sadelik, bir sağlamlık, bir içtenlik, bunun yanı sıra denge, ama öyle bir denge ki, bir soğukkanlılık dengesi değil, bir coşku dengesi içinde devam ettiğini görüyoruz..."
Hande Dalkılıç'tan Erkin bakışı
Türk repertuvarının en önemli yorumcularından piyanist Hande Dalkılıç Kalan Müzik'ten bu ay çıkan "Ulvi Cemal Erkin: Solo Piyano İçin Tüm Eserleri" adlı albümünü Erkin'in piyano müziğine ayırıyor. CD'de "Beş Damla", "Duyuşlar", "Sonat" ve "Altı Prelüd" var. "Beş Damla" ve "Duyuşlar" çalmayı özendiren, zevkli ve piyanistik yazılarıyla birçok piyanistin dağarına girmiş ve en çok seslendirilen Türk yapıtlarından biri olmuş. Kanımca bu küçük parçalara sanatsal anlamı yükleyebilmek, Erkin'in ritmik matematiğini özümsemiş, bestecinin piyanonun geniş gürlük skalasını uç noktalarına kadar zorlayabilen nüans paletinde ifade ettiği içsel coşkuyu kavrayabilmiş olmayı gerektiriyor. Dalkılıç'ın "Beş Damla" no 1'de ikiz motifle başlayan birinci prelüddeki yorumunu çok beğendimi söyleyebilirim. Piyanist, yalın motif ve aynadaki aksini çok hoş vurgular ve iyi bir enerjiyle, güzel bir şekilde duyuruyor. Dalkılıç yorumu, özellikle daha atak olan prelüdlerde, (bir başka örnek, no 4) canlı pasajlarda ışık yayıyor ve farkını ortaya koyuyor. Herkesçe çok iyi bilinen ve "Beş Damla"nın "Energico"sunu sezdiren "Duyuşlar"ın "Oyun" başlıklı açılış parçasındaki başlangıç motifini duyuruşu da her bakımdan ilginç. Erkin'in "Duyuşlar" seti de "Beş Damla" gibi piyanistler arasında oldukça popüler bir defter. Besteci on bir kısa parçada çeşitli ulusal imgeler çizer. Bazen çok yalın, içli ve tek sesli bir çoban ezgisine eşlik eden inatçı karakterde bir fa diyez notası, ezginin bütününü bir yabancılaşma efekti yardımıyla sanat nesnesi haline getirir. Zeybek havasında ise notaların yanlış basıldığı etkisi yaratan aralıklar Erkin müziğinde eğlenceli bozuma işaret eder. Dalkılıç'ın "Duyuşlar" yorumunda en çok göze çarpan şeylerden biri, çok hızlı (vivo) parçaların, hak eden hız ve enerji ile çalınmış olması. Allegro vivo başlığını taşıyan 2 no'lu "Dere" ve 6 no'lu "Şaka"da, Erkin'e çok uygun bir kıyafet giydiriyor Dalkılıç. Bestecinin yazısına sıkı bir bağlılıkla beraber, kendi kişisel rengini sunabilen bir yorum bu. Benzer şekilde "Ağlama Yar Ağlama"daki çifte karakterin saydam ifadesi ve "Zeybek"teki tempo seçimlerinde Dalkılıç'ın gayet özgün bir Erkin ortaya çıkardığını düşünüyorum. Erkin'in az bilinen görece daha soyut anlatımlı "Altı Prelüd"ünü ise ilk kez bu albümde bestecinin düşlediği sıraya göre duyuyoruz. Dalkılıç, prelüdleri 1-5-3-2-4-6- sırasıyla icra ediyor ki duyduğum en parlak yorum. Dalkılıç'ın Erkin yorumuyla ilgili önemli bir not: piyanist, Erkin'in öğrencisi olmuş Ersin Onay'la çalışmış. Böylelikle kuşaktan kuşağa aktarılan bir Erkin yorumculuğu çizgisinden bahsedebiliriz.
Susanne Kessel'den "Beş Damla"
Arte Nova'dan çıkan fakat Türk CD pazarında hiç bilinmeyen "Piano Portrait" adlı albümde 20. yüzyıl repertuvarı yorumcusu Susanne Kessel "Beş Damla"yı yorumlamış. Bir başka şaşırtıcı Erkin yorumuna bu albümde rastladım. Ağır parçaları, gerçekten fazlasıyla yavaş çalan Susanne Kessel, çok güzel buluşlar yoluyla farklı tınılar üretiyor. Açılış parçası "Animato"da biraz mekanik olsa da, 4 numaralı "Energico"ya hoş bir kayganlık vermiş. Sakin parçalardaki düşük tempoları ise Erkin'i farklı renklere boyamasına fırsat vermiş; çok güzel, duygusal tonlar, incecik nüanslar bulmuş. Bu kadar yavaşlığın parçaları öldürdüğünü ise düşünmüyorum.
Ulvi Cemal Erkin'in yeni web sitesi
http://www.ulvicemalerkin.com adresinde ziyaret edilebilecek Internet sitesi, bestecinin tüm eser listesini, eserleriyle ilgili ayrıntıları, eksiksize en yakın diskografisini içeriyor. Bestecinin sesi de eski radyo kayıtlarından dijital ortama aktarılmış. Fotoğraflar bölümünde ise bugüne kadar yayınlanmamış ve müzik tarihimize ışık tutan kimi kareler var. Türk modernleşmesinin tarihini sanat üzerinden inceleyecek akademisyenlere de ipuçları veren bir bölüm bu. Siteye girenler Erkin'in özgün el yazmasını ve başka ayrıntıları da bulabilecekler.