English | Français
Erkin Üzerine
İZDSO'dan Türk Bestecileri
Ufuk Çakmak, Andante dergisi, Şubat 2010, Yıl: 7, Sayı: 44
Eser, konser tarihi ve seslendirme bilgileri: İZDSO Konseri, Ender Sakpınar (şef) 22 Ocak 2010, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, İzmir

Ufuk Çakmak, Andante dergisindeki eleştirisinde şef Ender Sakpınar yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın "1. Senfoni" icrasıyla ilgili değelendirmelerine yer veriyor.

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası 22 Ocak 2010 tarihli şef Ender Sakpınar yönetimindeki konserinde Türk bestecilerinin eserlerinden oluşan bir program sundu. Konserin ilk eseri Ferit Tüzün’ün “Söyleşi” adlı yapıtıydı. Tüzün, tertemiz ve rengârenk çalgılamaya sahip bir besteci. “Söyleşi”de de çok güzel çalgı rengi bireşimleri yaratıyor. Tüzün, Anadolu folklorunun basit ritmikliğini fazla değiştirmeden kullanır. Bu sebeple orkestral yazısı motif veya ritimlerden büyük senfonik anlatımlar üreten bir derinlikçilikten ziyade, hafiflik duygusu uyandırır. Nitekim eserin ilk seslendirilişinde Macar Radyo Senfoni Orkestrası’nın müzik yayınları şefi şöyle demiş: “Kimdir bu Ferit Tüzün? Söyleşi, hayatımda dinlediğim en ciddi hafif müzik türüdür ve en güzellerinden biri...” Tüm bunlar muziplikle de birleşiyor. Dramatik bir bağlayıcı hattın olmayışını da eklersek, nükteli ve uçarı bir besteciyle karşılaşmış oluyoruz. Tüzün’ü olduğu haliyle kabul etmek lazım ancak yine de yaşasaydı ve daha oylumlu, bağlayıcı dramatik hatları bulabilseydi, mevcutlardan da daha vurucu eserler yapabilecekmiş hissi uyandırıyor. Sakpınar yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası bestecinin şeffaf çalgı bireşimlerini başarıyla duyurdu. Kesitler arasında kopukluk hissedilmeden bütünlüklü ve temiz bir icra gerçekleşti. Konserin solisti, Hasan Ferid Alnar’ın “Kanun ve Yaylı Çalgılar İçin Konçerto”sunu çalacak olan Halil Altınköprü idi. Alnar zamanının en iyi kanun çalıcısı olarak ün salmış. Türk müziği ve kanun üzerine bilgim yok, ancak hem batı hem de Türk musikisini iyi bilen Alnar’ın bir deneme yapmak istediği hissine ulaştım bu yapıtta. Zira Kanun’un batı gamına çok da uymayan tınlayış şeklinin (özellikle viyolonsel ile olan söyleşide çok barizleşen) Alnar gibi müzik beyni tarafından fark edilmemesi imkansız. “Lento” bölümünde Alnar’ın her zamanki derin ve eşi olmayan akor geçişlerinden duymak tüyler ürperticiydi. Kanun sanatçısının virtüözlüğünü değerlendirecek konumda değilim ancak Alnar’ın eserdeki genel bakışının oldukça akademik olduğunu söyleyebilirim. Musikili eğlence yerleri klişesinden uzak bir parti yazmış çalgıya. Adeta batı orkestrasının çalgısı gibi davranmış. Altınköprü’nün bis olarak çaldığı kendi yapıtı, günümüzün ruhunu taşıyordu. İkinci bis olarak orkestrayla birlikte çaldığı Nihavend Longa düzenlemesi ise, harika olmasa da, fazla cinlik aramayan kulaklar için eğlendirici. Macar dansı eşliğini hatırlatan bir orkestra vardı bu düzenlemede. Çok daha ilginç şeyler yapılabileceğine de eminim. Konserin ikinci bölümünde çalınan Erkin’in “1. Senfoni”si dramatik yük, orkestral mimarideki ustalık, sürükleyici akış, dengelenmiş bir coşku açısından emsalsiz. Erkin coşkusu, orkestral grupların gürlüklerinin iyi koordine edilmemesi durumunda, daha yüzeysel diyebileceğim bir bağırtıya doğru kayabiliyor. Oysaki besteci orkestranın solo elemanlarını ve gruplarını ince ince işlemiş. Bu sebeple, şefin partisyon her ne kadar coşkularla bezeliyse de yüksek gürlükleri ekonomik kullanması gerekebileceği kanısındayım. Örneğin birinci bölümde bestecinin nakış gibi işlemiş olduğu üflemelilerin dokusu, kuvvetli yaylı partilerinin arkasında kaldı. Üçüncü bölümde de tahta üflemelilerin sık sık kaybolduğunu gördüm. Yoksa oturduğum noktadan mı kaynaklanıyordu? Diğer yandan ikinci bölümde yaylıların lirik şarkısında kuru bir ton ortaya çıktı. Üçüncü bölüm, diyabolik, yani şeytani karakterde yazılmış. Hızlıca parlayıp sönüveren alevler, ya da yerlerinden doğrulmaya çalışırken eğiliveren gölgeler, bedenler olduğu söylenebilir. Buradaki ani yükselişlerin çabuk parlayıp sönme duygusu vermesi gerekirken, örneğin timpani ve bakır üflemeli kreşendolarının yayılgan olduğunu gördüm. Bu senfoninin 3. bölümü son derece ilginçtir. Adeta görünmez şeytan tarafından kuşatılmış bir oyuncunun tedirginliğini yaşatır dinleyiciye. Her an her şey olabilir, her an her yerden çıkabilir. İcradan bu duygunun geçtiğini söyleyemem; en azından bana. Son bölümün daha tatmin edici olduğunu söyleyebilirim. Sakpınar yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrasını oldukça başarılı buldum. Sakpınar’ın esere bakışı ise benimkiyle tam anlamıyla uyuşmadı. Gürlük dağılımı ve parlatılacak gruplar açısından daha dengelenmiş bir okuma ve dokuya hassas bir inceleme gerekiyor, duygusuna kapıldım.